Yusuf 5
yaşındaydı. Oyun oynamaya bile aklı yetmezdi. Ama acı çekmeye yetmişti kalbi.
Arkadaşlarıyla boş bir tarlada oturuyordu. Koşmak istedi birden. Sonsuzluğa
koşar gibi koşmak. Evin kapısına geldi. Duydu sesleri. Babası ölmüştü. Babası,
aylardır kendini göstermiyordu ona. “ bu hasta halimle kalmasın aklında,
görmesin beni böyle.” diyordu ama bilmiyordu ki evlatlar babalarını hep “en
kahraman” hallerindeki gibi hatırlarlar. Daha küçücük yaşında çok sevdiği
babasının ölümüyle yıkılmıştı Yusuf.
Yıllar
yılları kovaladı…
Yusuf bir kızı
sevdi. Değişik huyları vardı kızın. Çok az konuşur, sürekli Yusuf’u izler,
garip garip konuşurdu. Yeşil, kocaman gözleri vardı. Sanırsın içine alacak,
hapsedecek oraya. Sonra gitti kız. “Okumaya gidiyorum sen de gel” dedi.
Gidemedi Yusuf. Nasıl gitseydi? Anasını, kardeşlerini nasıl bıraksaydı? İlk
defa o zaman kızdı babasına. Eğer ölmeseydi gönderirdi onu okula, biliyordu.
Yaşamaya devam etti ve kızı hep öyle hatırladı. Buna yaşamak denirse tabi. Gezmek
istedi. Dünyaları gezmek. Ama ne para vardı elde, ne de baba vardı başta.
Yusuf baba
olmayı hiç istemedi. Çünkü daha doğmamış çocuğunun hayatını mahvetmek istemedi.
Ama eğer baba olmazsa kimse onu “en kahraman” halindeki gibi hatırlamayacaktı. Bu
yüzden Yusuf hiç kahraman olamadı.
Yazı ve çizim: beyazkalem
Yorumlar
Yorum Gönder